4 Kas 2013

KASIM

Aylardan Kasım yine. Şahsen en sevdiğim ay. Hele de huzurluysan Kasım da herşey başkadır. Huzuru paylaştığın birilerinin olması daha da anlamlandırır Kasım'ı. Bakışları ile Kasım'ı unutulmaz kılanların yanında olması ise paha biçilmez. Hani çoştukça çoşar ya insan, işte o dönemdir Kasım. Dünyanın en güzel göründüğü dönemdir yine Kasım. Rüzgarın sert fısıldamaya başladığı, hafiften sarılarak ısınma ihtiyacının başladığı aydır yine Kasım. Aslında Kasım sadece Kasım. Kasım'ı Kasım yapan, bu kelimeleri yazdıran, Kasım'ı güzel gösteren, gülüşüyle ısıtan, bakışlarıyla eriten, cıvıltılarıyla çoşturan etten kemikten bir varlık... NOT:Bu kısa yazı; Kasım'ı anlamlı kılan şahsa ithafen yazılmıştır. Kasım dahil diğer aylar ve kişiler için geçerli değildir, HÜKÜMSÜZDÜR...

14 Ara 2012

Mutluyum,Mutlusun,Mutlu.Mutluyuz,Mutlusunuz,Mutlular.

Mutlu olmaya karar vermek, mutlu olmak çok önemli. Şimdi diyeceksiniz ki mutlu olmanın kararı mı olurmuş? Hemde en önemlilerinden biridir insan hayatında mutluluğun kararı. Herkes kendisini mutlu ilan eder ele, güne karşı. Dışarda attığı mutluluk naralarının anlamı içerde yaşadığı mutsuzluk patlamalarıdır aslında. Bir türlü kendi ile yüzleşemez. Aynaya her baktığında ben mutluyum der. O ben mutluyum dedikçe dil, kalbi kandırır ve onu mutluluktan gitgide uzaklaştırır. Aslında o başkalarının mutluluğunu kendisine perde etmiş bir zavallıdır. O zavallılar kendileri için ne yapıyorlar ki? Yaşam amaçları ne? Sadece yemek yemek ve yaşıyorum demek için mi yaşıyorlar? Onlarda ne yaptıklarını bilmiyorlar. Artık öğrenilmiş çaresizliğin kurbanı olmuşlar. Atalet diz boyu. Onlar için mutluluk birbirleriyle kavga ederken birden durup yoldan geçen tanıdığa gülümsemekten ibaret olmuş. Saygı zaten onların olduğu yerden hiç geçmiyor. Evlilikleri desen tamamen İmmanuel Kant'ın dediği gibi "birbirlerinin cinsel organlarını kullanmak için yapmış oldukları sözleşme" modunda devam ediyor. Mutlu olmaya karar vermek, mutlu olmak gerçekten zor. Dil, mutluluğu çok kolay telaffuz eder ancak hayat mutluluğu zor kabullenir. Mutlu olabilmek ümidiyle...

15 Kas 2012

Biraz Dağınık,Biraz Kopuk

Biraz zaman olsa neler yapılmaz değil mi? Mesela kendini bir dinlesen? Aslında neler istiyormuşsun bir öğrensen? Rastgele yaşadıkların seni ne kadar mutlu ediyor bir tartsan? İnan mutsuzluğuna ağlarsın. Zaman artık o kadar hızlı akar oldu ki benlik duygusunu kaybettirdi bize. Artık o kadar iç içe yaşamaya başladık ki her düşüncenin başında ya şu ne düşünür? Ya bu ne der? Demeden geçemiyoruz. Artık hep birileri için yaşıyoruz. O kadar yapmacığız ki yüzlerimizde nur kalmamış hiç. Zoraki gülüşlerin ardında kuvvetli nefretlerimiz var. Sevmeyi unuttuk zaten. Gönülleri teselli ediyoruz zaman zaman. Belki de bir lodos lazım bize bir kürek bir kayık. Ben bilemedim öyle işte...

14 Kas 2012

Hasretlik,45'lik

Eskiler hep güzeldir çünkü eski özlemdir,keyiftir,hatıradır. İyisi ile kötüsü ile tebessümdür eskiler. 45'likler ise eskinin tuzu,biberi,şekeri herşeyidir. O taş 45'liklerin vızıltılarıyla başlar eski güzel hatıraların düşünceleri.Artık sen eski sen olmuşsundur. Dalıp dalıp gidersin. Keşke bir daha olsada yaşasak dersin. Yenilere bile heyacan duymayan kalbin pırpır oluverir.Eski güzel günlerin hatırına avazın çıktığınca eşlik edersin. Kimi zamana Öyle Şarhoş Olsam Ki dersin kimi zaman Ben Böyleyim ama sonunda hep mutlusundur. Bir şarkı seni ağlatsada sonunda eski güzel günlerin hatrına ıslak gülüşlerle bakarsın çevrene.Mutlusundur çünkü özlemlerine 45'lik dokunmuştur...

2 Şub 2012

SARAY MUTFAĞI

Osmanlı Saray Mutfağı


Osmanlı sarayında pişen yemeklerin sihirli dünyasına girmeden önce, bu yemeklerin pişirildiği mekanları kısa da olsa tanımakta yarar var. Bugün Topkapı Sarayı adıyla bilinen ve müze olarak kullanılan Osmanlı Sarayı, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1475-1478 yılları arasında yaptırılmış. Saray, antik çağda kentin Akropolünün bulunduğu, Boğaz'a ve Asya kıtasına bakan küçük tepe üzerine kurulmuş. Sa- rayın olduğu yerde Latin işgali sırasında tahrip edilen ve bir daha kullanılmayan eski bir Bizans sarayı kalıntısı vardı.
Topkapı Sarayı, yaklaşık dört yüz yıl boyunca Osmanlı padişahlarının sürekli ikametgahı oldu ve çeşitli dönemlerde yapılan eklemeler ve onarımlarla günümüze kadar geldi.

Saray, surlarıyla birlikte 700.000 m2'lik bir alanı kaplayan ve peş peşe sıralanan üç ana bölümden
ve bunların solunda yer alan Harem bölümünden oluşmuş.

Sarayın Bab-ı Hümayun denilen kuleli giriş kapısından Birinci Avlu'ya girilir, burası sarayın dış bölümüdür. Babüsselam denilen orta kapıdan geçildiğinde Sarayın bahçeleri ve hizmet binalarının bulunduğu İkinci Avlu gelir. Sarayın üçüncü kapısı olan Babüssaade kapısından geçince de Padişaha ait özel bölümlerin bulunduğu ve çok az kişinin girebildiği Üçüncü Avlu'ya gelinirdi. Enderun olarak bilinen bu bölümde Padişah, özel hizmetkarlarıyla yaşardı.

Matbah-ı Hümayun ya da Matbah-ı Amire denilen saray mutfağı, İkinci Avlu'nun sağ tarafını boydan boya kaplardı. Bu mutfak binalarının büyük bölümü, günümüzde de sapasağlam ayakta durmakta ve ikişer ikişer sıralanmış kocaman, yirmi adet bacasıyla sarayın en göz alıcı yapısıdır.


Osmanlı döneminde Matbah-ı Amire, sarayın 5.250 m2'lik bir bölümünü işgal eden büyük bir kompleksti. Yemeklerin pişirildiği mutfaklar dışında, kilerlerin, aşçıların, yamakların ve diğer mutfak görevlilerin koğuşları, bir çeşme, bir cami ve bir hamamın bulunduğu küçük bir dünyaydı adeta. Bu "dünyaya", İkinci Avlu'ya açılan üç kapıdan girilirdi:
Aşağı Mutfak Kapısı, Has Mutfak Kapısı ve Helvahane Kapısı.

Aşağı Mutfak kapısından girince önce idari bölümler vardı. Burada Kilercibaşının, Mutfak Emini'nin ve katiplerinin odaları ile Saray erzaklarının korunduğu devasa Kilar-ı Amire bulunurdu. Mutfak işlerinden ve kilerden sorumlu Mutfak Emini; Kilercibaşı ve katipler, mutfağın ihtiyaçlarını saptayan, alışverişi düzenleyen, ödemeleri yapan ve satın alınan malzemenin giriş ve çıkış kayıtlarını tutan kişilerdi. Katiplerin yüzyıllar boyu günü gününe tuttukları bu muhasebe defterleri, bugün Osmanlı Sarayının günlük yaşamını ve elbette mutfağını merak eden herkesin başvurduğu belgelerdir.

Has Mutfak kapısından geçince boydan boya uzanan ocaklı, fırınlı, asıl mutfak bölümüne girilirdi. Çeşitli dönemlerde tamir ve ilavelerin yapıldığı 20 kubbeli bu muhteşem binada bugün padişahlara hediye edilen Çin ve Japon porselenleri sergilenmekte. Mutfak, sekiz bölümden oluşurdu. Her bölümün ayrı ocağı, ayrı fırını ve ayrı uzmanlık alanları olan aşçıları ve yamakları vardı. 16. yüzyılda Saray mutfağında, hamurculardan, simitçilerden, pilavcılardan, kebapçılardan, kuşhanecilerden, sebzecilerden ve tatlıcılardan oluşan 60 kişilik bir usta aşçılar grubu ve 200 yamak çalışırdı. Başlarında da üst rütbeli bir görevli olan Aşçıbaşı bulunurdu. Matbah-ı Amire'nin padişaha ait yemeklerin pişirildiği bölümüne Has Mutfak denirdi. 16. yüzyılda Has Mutfak'ta 17 usta aşçı, 12 kalfa ve bir aşçıbaşı çalışırdı. Padişahla birlikte sefere giden bu aşçılar, padişahın zehirlenme tehlikesine karşı, sadakatlerine güvenilir kimselerden seçilirlerdi.

Padişahın annesine, başharemine, kız kardeşlerine ve kızlarına hizmet veren mutfağa Valide Sultan Mutfağı denirdi. Saray'da çalışan görevlilere ve saray halkına ise ayrı ayrı mutfaklardan yemek çıkardı. 17. yüzyılda Matbah-ı Amire'de günde ortalama 5.000 kişiyi doyuracak yemek hazırlanırdı. Bu sayı, Divan'ın (Osmanlı Bakanlar Kurulu) toplandığı günlerde, bayramlarda ve ulufe (yeniçeri maaşı) dağıtıldığı günlerde 10-15.000 kişiye ulaşırdı. Üç ayda bir yapılan ulufe günlerinde yeniçerilere yüzyıllar boyunca hep aynı yemek dağıtıldı: Çorba, pilav, zerde.

Mutfakların son bölümü, dört kubbeli bir bina olan Helvahane'ydi. Helvaların, reçellerin, şerbetlerin, turşuların ve dillere destan macunların yapıldığı bu mekan, Osmanlı Sarayının hem tatlı imalathanesi, hem de eczanesiydi. Kayıtlara göre, 16. yüzyılda Helvahane'de, Helvacıbaşı'nın denetiminde 812 kişi çalışırdı. Bugün Topkapı Sarayı Müzesinde, eski mutfak özelliklerini koruyan tek mekan Helvahene'dir. Burada yüzyıllar boyu saray yemeklerinin pişirildiği bakır kazanları, tavaları, kepçeleri, kevgirleri, sahanları, lengerleri, tasları ve insanı hayrete düşürecek büyüklükte daha pek çok alet edevatı görebilir, sonra da pilavlardan tepeler, hoşaflardan göller, baklava dilimlerinden yıldızlar hayal edebilirsiniz.


Osmanlı mutfağının enlerini tatmak için istanbul Edirnekapi'da bulunan Asitâne Restaurant'ı denemenizi tavsiye ederim. Ayva veya Kavun dolmasını bir görün derim...

www.asitanerestaurant.com

25 Oca 2012

YAKAMOZ ÖZLEMİ

YAKAMOZ
Yağmur yağar ıslanırsın vay aman 
Güneş doğar kaybolursun vay aman 
Ay ışığı der durursun vay aman 
Yakamozsun sen.

Sessiz sessiz ağlar gibisin vay aman
Zaman geldi gidecekmisin vay aman
Bırak ay gitsin sen kal bu gece vay aman 
Umudumsun sen.

   Bu gönüllere işleyen sözleri yazacak bir yaşamı olsun, bir yakamozu olsun isterdi herhalde herkez. Ne güzelde anlatmış sevgiye, aşka, sevmeye, sevilmeye olan tutkuyu, ihtiyacı bu sözler. Bir yakamozum olsun gelsin ama gitmesin. Ay ışığı güneşle birleşsin. Zamanı gelmesin hiç gitmelerin. Yağmurlar ıslatmasın hiç yakamozu. Sessiz sessiz ağlamasın, haykırsın herşeyi; sevdiğini, sevildiğini, yakamozsuz olmadığını, olunmadığını bilsin cümle alem.

23 Oca 2012

BAKMAK, GÖRMEK ve ANLAMAK

Bakış açısının ne kadar önemli olduğununun hepimiz farkındayızdır umarım. Çünkü bakmak ve görmek arasında dağlar kadar fark var. Tabi anlamak ve anlamak arasındaki farkı da atlamayalım. Bu göreceli kavramları oluşturan bir çok etken mevcut. Bunların en önemlisi ve bazen insanı çıldırma noktasına getiren anlaşmazlıkların en önemli sebebi hiç şüphe götürmeksizin "ÇIKAR". Çıkarların çakıştığı her yerde çok büyük bakış açısı farkı ve anlam kargaşası olur. İşte tam bu noktada yorum farkı ortaya çıkar. Onun için mahkemeler ve hakemler vardır. Onun için böyle durumlarda tek bir doğru ortaya çıkar oda hiç kimsenin tatmin ve mutlu olmadığıdır. Çoğumuz genel geçer olarak kabul edilen herşeyin değiştirilemez ve uyulması zorunlu kurallar olduğunu zanneder. Ancak dünyanın kuruluş düzeni gereği her kanunun, kuralın bir yorumu ( çıkara uygun ) ve her sistemin bir açığı veya sistemi yapan tarafından sisteme müdahele etmek amacıyla açık bırakmış olduğu bir kapı vardır. Bunu anlamak için en basitinden internet dünyasını biraz irdelemek yeterli ancak ben internetten anlamam dıyorsanız bir banka şubesinde kısa süre gözlem yaparak da aynı sonuca ulaşabilirsiniz. Hani bu anlattıklarım birazda küreselleşme karşıtlığı oluyor ancak elimde değil. Tek düzeliğe indirilmiş hayatlardan sıkılmaya başladım. Hayat aynen askeri bir disipline ve rutine döndükçe benim bu sisteme karşı saldırganlığım ve aynı zamanda iteatsizliğim artıyor. Siz zannetmeyin ki kast sistemi sadece Hindistan'da. Dünyanın her yerinde sistem aynı sadece hindular daha dürüst davranıp bu uygulamayı dillendiriyorlar. İnsanları sınıflandıran ve sınırlandıran bu düzenden kurtulmaya çalışalım. Çünkü bu duruma hem TÜRK kültürü hem de İSLAM kültürü şiddetle karşı çıkar. Bizde insanın ön planda olduğu eşitlik kültürü hakimdir. Eğer bu duruma karşı farkındalığı arttırabilirsek üstün insan zekası istenilen çıkış yollarını bulacaktır. Unutmayalım senin ne anlattığın değil karşındakinin ne anladığı önemli. Sen 2+2=4 desende onun sonucunun 5 olduğunu iddia edip kanıtlayacak kişiler olacaktır. Bu da farklı bir bakış açısı olacak ama böyle kişileri de bulursanız bırakmayın. Size fikri ve zihni olarak çok yol aldıracaklardır. Buna isminiz kadar emin olabilirsiniz. Farklı yaşantılarda görüşmek ümidiyle saygılar... :)

28 Kas 2011

BeYiN

Bazen çok derinlerde hissederim kendimi, bir sebeb aramaksızın. Niye böyleyim demem. Tabi boğulma riskimi de gözardı etmem. Geçenlerde beynin işleyişi ile alakalı bir kitap okurken beynin sinapsisler yoluyla sıvı salgilayarak çalıştığını ve bu çalışma mantığının tam tespit edilemediğini öğrendim. Yani beyin tepkilere göre farklı düzeylerde sıvı salgılayarak çalışmakta. İşin garibi aynı olayı ard arda yaşasak bile farklı beyin salgıları oluşmakta. Hani beynimiz sulandı sözcüğü mecazi anlamda çok doğru olmakla birlikte gerçek anlamda çok yanlış. Çünkü düşünme yetisinin zayıflaması demek salgıların azalması dolayısıyla beynin kuruması demek. Bu kısa beyin bilgisini neden anlattığıma gelince; derinlerdeyken neden sebeb aramadığımı, niye böyleyim demediğimi ve insanların bana neden böylesin demesini istemediğim için anlattım. Bu soruların cevapları beynin sırları çözülünce kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Boş yere bunları düşünerek değerli beyin sıvılarımızı harcayıp sinapsislerimizi kurutmayalım. Her ne kadar kabul edilmese de bir çoğumuz hayatının büyük bir bölümünü kuru sinapsislerle geçiriyor olduğu için vermiş olduğum tavsiyeyi tutmalarını temenni ederim. Bu yazıda beyninizi bu kadar sulandırmaya çalıştırdığım yeter. Allah sinapsislerinizin sıvılarına zeval vermesin...

6 Kas 2011

Nedendir Bilinmez Bir Yazı!!!

Bir durgunluğum var bu akşam hayata karşı. Sanki zaman hiç akmıyor gibi ama nedense bende hiç durmuyor gibiyim. Belki biraz susup dinlemek lazım karanlığının fısıltılarını. Bu insanoğlu ne garip sonsuz karanlığı aydınlatmaya çalışır hep. Hele de sahilde bir yerde ikamet ediyorsanız bu manyaklığı daha iyi anlarsınız. Yükseldikçe karanlıklaşan dünyanın dipteki aydınlıkları...Galiba bu söz herşeyi anlatmaya yetti. Tercih sizin dipteki aydınlık mı, yüksek karanlıklardaki yalnızlık mı?

27 Eyl 2011

Öylesine İçimden Bir Ses !!!

Tek bir düşünce yeterli unutmak için herseyi. Tek bir heyecan nasıl sevmeye yeterse, tek bir hüzün de kaybetmek için yeterli. Bir kıvılcım misali yaşar oldum insanların gönüllerinde. Bilmem neden böyleyim ben. Şarkılarda, filmlerde yaşayan bir Kahraman olmak isterdim seçme hakkım olsa. Ama gönül şarkılarının, aşk filmlerinin kahramanı olmazdım. Çünkü onlarda yaşanmışlıkların bir sonucu. Ben imkansız aşklar için yaratılmışım ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı diye sözleri olan bir gerçekliğin parçası olmak istemezdim katiyen. Ben öyle olmalıyım ki; bu niye böyle diye sorgulamamaliyim her zaman yaptığım gibi. Hep hayata karşı umarsiz boş vermiş oldum. Hiç saygi duymadım hayata, aşka, sevgiye. Sevene sevilene hep bir garip baktım. Aşkta sevgide bir tek şey vardı benim için; o da hiç birşey. Her ne olursa olsun her zaman hiç ama hiç sıkılmadan dedim ve demeye devam ediyorum ki, HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL ve GEÇ DEĞİL BİR ŞEY İÇİN HİÇ BİR ŞEY...

18 Haz 2011

Alaçatı BARBUN Restaurant!!!



Alaçatının yemek anlamında en'lerini tatmak istiyorsanız gidebileğiniz tek adres BARBUN'dur. Usta Chef Kemal DEMİRASAL yönetimindeki barbun harika lezzetleriyle aklınızı başınızdan almaya hazır.Yapmanız gereken tek şey BARBUN'daki yeriniz alıp dünyaca ünlü şaraplardan yudumlarken damak tadınızı çoşturacak lezzetler için kendinizi usta Chef Kemal DEMİRASAL ve ekibine bırakmak!!!
www.barbunalacati.com

11 Şub 2011

Varlığıyla çevresine mutluluk veren. Gülüşüyle adeta buzdan kalpleri eriten. İki dudağının arasından çıkan bir tatli lakırdıya dünyalar değişilmeyen, güneşin yeryüzündeki yansıması olan, o Nur cemalli güzelliğin; Kar tanesi saflığında,buz kristali keskinliğindeki yüreğiyle nice mutlu yaşlarda sevdikleriyle olması dileğiyle...
MUTLU senelere ZATIŞAHANE!!!

26 Oca 2011

Bilgilendirme!!!

Yorum yapmak için paylaşımın altındaki yorum bölümüne tıklayıp Yorumlama Biçimini ANONİM seçerek notunuzu yazıp gönderebilirsiniz!!! Bu yol ile çok kolay ve kaydolmadan yorum yapabilirsiniz...

Muhteşem Bir Animasyon HeZaRFeN !!!


                                                     hezarfen-themovie.com

Tam Destek!!!


Afrika izlenimleri arasına Kadir Has'lı öğrencileri serpiştirmek güzel oldu. 14 Şubatı Büyük bir merakla bekliyoruz...

Afrika İzlenimleri...


Gördüğünüz bir aslanın aynada ki yansıması veya fotoshop değil. İki kralın sırt sırta güç birliği...

Afrika İzlenimleri...


Tüm zamanların,tüm coğrafyanın gelmiş geçmiş en fazla iktidarda kalan ailesinin, en ihtişamlı fertlerinden birisi fotoğrafda gördüğünüz erkek aslan.
Ormanların kesinlikle tek hakimi. Astığı astık,kestiği kestik...

Afrika İzlenimleri...


Renklerin canlılığını anlatmaya yetmeyen bir fotoğraf. İnsana o kadar alışmışlar ki neredeyse gelip üzerinize konucaklar...

Afrika İzlenimleri...


Kendimi bir an İndiana jones filmlerinden çıkmış kamçılı adamlar gibi hissettim.
Gökhan Kutsal Emanetin Peşinde... :):)
coming soon :):)

Afrika İzlenimleri...


Maceraperest Türk massai Ersin. Massailer bu kadar kilolu değil ama ne yapalım can boğazdan gelir. Yemeye içmeye devam :):):)

Afrika İzlenimleri...


Gördükleriniz tam anlamıyla bir yaradılış harikası. Tümüyle bir zerafet abidesi. Görülmeye değer varlıklar...

Afrika İzlenimleri...


Tamamen araçların eski lastiklerinden yapılmış antiortapedik afrikaya özgü sandaletler.
Biraz üzücü,biraz garip,biraz faklı,biraz hüzünlü,bir o kadar neşeli,sonuç:AFRİKA

Afrika İzlenimleri...


Yine top tekniğimi konuşturduğum bir an. Belki farkında değilsiniz ama sağ ayağımla topu ,sol ayağımlada topun gölgesini sektiriyorum.Arka plandaki çocukların hayranlığıda cabası :):):)

Afrika İzlenimleri...



         İşte çok zor bir kare. Zamanla süper. herkese nasip olmayacak bir fotoğraf. Teşekkürler                   Şükrü (ATAR) ÜLKER :))

24 Oca 2011

Afrika İzlenimleri...


Bu akşam bu kadar yeter. Bu geceye güzel bir serengeti mazarasıyla veda edelim...